2 Mart 2011 Çarşamba

EFES PİLSEN BASKETBOL TAKIMI ÜZERİNE

Efes Pilsen son olarak kaybettigi Montepaschi Siena maçı ile Eurolegue’e veda etti. Bu maç üzerine pek fazla konuşmaya gerek olmadıgını düşünüyorum çünkü gerçekten zor bir maç olacagı belliydi. Bu maçın neden kaybedildigini ve Efes Pilsen’in neden elendigini konuşmak yerine  bu senenin degerlendirmesini yapmak istiyorum. Geçen sene Eurolegue’e erken veda eden, lig finalinde de Fenerbahçe’ye kaptıran Efes Pilsen takımının koçu Ergin Ataman , Kaya Peker ve Ermal Kuqo ile yolları ayırdıkdan sonra koç V.Perasovic ile anlaştı. Takıma da A.Wisniewski , E.Dudley , L.Roberts ve M.Raduljica yı kattı . İtalyada kiralık oynayan Cenk Akyol da takıma geri döndü. Sene başında pota altında M.Raduljica’nın sakatlanmasından sonra Eurolegue’in kariyerli ama artık yaşı ilerlemiş pivotlarından Nikola Vujcic’i kadrosuna kattı . Sene başında cumhurbaşkanlıgı kupasında Fenerbahçe Ülker’i yenerek kupayı 9. kez müzesine götürerek iyi bir başlangıç yaptı. Bundan sonraki periyotta istikrar yakalayamasa da lig de zor durumlara düşmeden toparlanan Efes Pilsen Eurolegue’e de galibiyetle başladı. Koç Perasovic’in en önemli problemlerinden biri takım içinde belli bir kadro istikrarının yakalamaması oldu ama geçtigimiz senelere bakarsak iyiye gittigini oldugunu görüyoruz . Takımda en çok eleştirilen konu Ender Arslan’a koç Perasovic tarıfından süre verilmemesi ki Ender Arslan geçtigimiz dünya basketbol şampiyonası finalisti olan milli takımızın ikinci guardı. Her koçun kendine göre oyuncu tercihleri olur ve genelde herkesde buna saygı duyar ama o Ender Arslan’ın bu zamana kadar neler başardıgını biliyoruz ve yorumu sizlere bırakıyoruz. İkinci bir eleştiri konusu ise takım ruhunun yakalanaması ve o bütünlügün sene başından beri oluşturulamamasıydı. Birkaç oyuncu dışında takım içinde adeta ‘atanlar’ ve ‘tutanlar’ olmak üzere iki farklı grup oluştu. Kadro istikrarsızlıgının yanı sıra Eurolegue’de de deplasmanda maç kazanamamak takımın eksilerinden biri oldu. Eurolegue ilk gruplarda 10 maçta 5 galibiyet 5 mağlubiyetle grup 3.sü olarak top 16’ya kalmayı başarsa da ilerisi için pek ümit vermeyen takım çekilen kuraylada zorlu bir maç trafigine girdi. Sene başından beri Kerem Tunçeri, Kerem Gönlüm, Thornton ve her nekadar eleştiri konusu olsada takımın birinci skor gücü olan Rakocevic’in sırtında yürüyen takım grubun ilk 2 maçında içerde Siena ve deplasmanda Partizan galibiyetleri ile önemli bir avantaj yakalayan Efes Pilsen tüm olumsuzluklara ragmen top 8’e kalabilecegini gösterdi. Deplasmanda sanşsız şekilde uzatmada kaybedilen Real Madrid maçı belkide avrupada sona yaklaşıldıgının göstergesiydi. 4. haftada içerde beklenmedik farklı Real Madrid ve 5. haftada deplasmandaki Siena yenilgileri iyi başlanan avrupa macerasının sonuna gelindi. Önünde formaliteden öteye gitmeyecek olsada kazanılması gereken partizan maçı olan Efes Pilsen için artık tek hedef geçen sene kaybedilen Türkiye Ligi.  Geçen seneye göre önemli gelişmelerden biride taraftar destegi oldu. Geçtigimiz sene Eurolegue’de seyirci ortalamasına göre son iki sıradaki takım olan Efes busene Hayatıdoldur’unda katkılarıyla en çok seyirci toplayan birkaç takımdan biri oldu. Sinan Erdem’in deplasman takımları için nekadar zor oldugunu Efes Pilsen’in bu sene evinde oynadıgı 8 Eurolegue maçında tek mağlubiyet almasından anlıyoruz . Avrupanın en formda guardlarından Kerem Tunçeri takımın istikrarlıları Thornton, Kerem Gönlüm, Rakosevic, Roberts ve Sinan’ın katkılarıyla bu senede Efes Pilsen’i lig şampiyonu olarak görmeyi umuyoruz ve bu yolda destegimizi hep gösterecegimiz takımıza  başarılar diliyoruz.   
Hayatı Doldur - Uludağ Üniversitesi Marka Elçisi
Gürsoy Akar                                                     

23 Şubat 2011 Çarşamba

HAYATI SANATLA DOLDUR

 Hayatı doldur gençlik kulübü hayatı hayatın her aşamasında oldurmaya devam ediyor :)
Hayatı doldur gençlik kulübünün doldurma alanlarından biri olan kültür-sanat dalımızda geçtiğimiz aylarda dolu dolu etkinlikler yaptık… 

Ebru Sanatı…

Ebru Sanatı, tıpkı denizin dibinin dalgaları şekillendirmesi gibi yeryüzünün şeklinin de bulutları resmetmesi gibi sanatçının gönlünü ebru teknesine taşırmasını anlatır.

Ebru Sanatının felsefesini anlayabilmek, gönlünüzü resmetmek için Hayatı Doldur bize harika bir fırsat sundu, en güzel cevabı veren 3 arkadaşımız Türk Tarihinde önemli bir yeri olan bu sanat dalını anlama ve kendini ebru ile anlatabilme şansına ücretsiz eriştiler.


Biz de hem arkadaşlarımızın nasıl eserler çıkardıklarını görmek için hem de ucundan kıyısından bu harika sanatı az da olsa öğrenebilmek adına Eskişehir ‘Atölyesen’ Sanat atölyesine gittik… Ebru Sanatı kursu alan üyelerimiz ve biz çok şanslıydık çünkü hem çalışma alanı çok güzeldi hem de değerli sanatçı, hocamız Didem Gülay Üstün harika bir öğretmen ve mükemmel eserlere sahip bir sanatçıydı.

  

Ebru sanatının inceliklerini hocamızdan merakla dinledik, iki saatlik çalışmada hem biz hem de ebru sanatı kursu kazanan arkadaşlarımız harika şeyler öğrendik.. ‘Biz’in’ bir zamir olması dışında ebru sanatında, ebru üzerinde gel-git yapmak, tekneye çiçek, hatib yapmak için boya damlatmak ve su üzerine damlatılmış olan dairesel boya damlalarını şekillendirmek için kullanılan alet olduğunu, ‘tekne’nin’ yalnızca bir deniz aracı değil, içinde ebru sanatının uygulandığı tepsiye benzer ancak tepsiden daha geniş ve derin bir kap olduğunu, ‘Öd’ün’ Ödüm koptu!! :) anlamı dışında kullandığımız boyaların içine kattığımızda boyaların su yüzeyinde dairesel şekilde açılara dibe batmamasını ve boyaların birbirine karışmasını engelleyen bir sıvı (ki bu sıvı genellikle sığır ödü oluyor ve çok kötü kokuyor ancak ebru sanatçıları bu kokuyu öylesine alışmışlar ki) olduğunu öğrendik. Bunların dışında daha bir çok ebru kavramı, püf noktaları öğrendik… Kursiyer arkadaşlarımız dışında da birer ebru da biz yaptık gerçekten harika bir duygu… Tüm renklere tekne üzerinde dans ettirmek, şekillendirmek harika, ebru kağıdını renklerin üzerine koyduktan sonra yavaşça üzerinden çekme anındaki acaba nasıl bir şey çıkacak heyecanı ise paha biçilemez…
Sevgili Didem hocamızın öğrettikleri, ebru sanatı uygularken aynı zamanda arka fondan gelen şahane enstrümantal müzikler, renkler ile harika bir gün geçirdik.
Hayatı Doldur Gençlik Kulübü’ne bize bu harika deneyimi yaşattığı için teşekkür ederim…
İyi ki varsın Hayatı Doldur :)

Hayatlarımızı Hep Beraber Doldurmaya Devam ….

Hayatı Doldur Gençlik Kulübü Anadolu Üniversitesi Marka Elçisi
Ezgi Mutaf 

22 Şubat 2011 Salı

Efes Pilsen Spor Kulübü A takımı Oyuncusu Sinan Güler Röportajı

Junior Marka Elçimiz Hakan Memişoğlu ile bir gün Hayatı Doldur'u nasıl daha çok kişiye tanıtabiliriz diye konuşurken aklımıza bir röprotaj yapmak geldi. Bunun ilgi çekeceğini düşündük. Ve hemen işe koyulduk. Aklımızdaki isim basketbolumuzun ve Efes Pilsen Spor Klübünün yetenekli oyuncularından Sinan Güler idi. Sinan’a mail atarak bu fikrimizi anlattım. O da eğer kulüpten izin alabilirseniz röportajı gerçekleştirebiliriz dedi ve bu sefer Alper Yılmaz ile konuştum. Alper abi röportaj için onay verdi ve Pınar Karşıyaka maçı öncesi için anlaştık. Röportaj günü geldi çattı fakat ben daha biletimi almamıştım :)  Birkaç zorlukla atlatarak biletimi aldım. Saat 01.00’di ve 02.45’te otobüs vardı. Hemen hazırlandım ve otogara gittim. Saat 06:00 gibi izmirdeydim. Kahvaltının ardından Hakan ve Deniz ile buluşup Swissotel’e geçtik. Sinan’ı çağırdık ve röprotaja başladık.
Öncelikle Sinan’a Hayatı Doldur’u anlattık. Kendisi Hayatı Doldur’u tribünde gördüğünü fakat detaylı olarak bilmediğini söyledi. Kendisine Hayatı Doldur’u anlattığımızda süper bir şey olduğunu söyledi. Ve röportaja başladık.


 Halil Özçevik: Öncelikle Seni hiç tanımayan birisine kendini nasıl anlatırsın?
Sinan Güler: En basitinden www.sinanguler.com adresine girerek detaylı bilgileri alabilirler ama kısaca anlatmak gerekirse 1983 doğumluyum doğduğumdan beri babam ve abim sayesinde basketbolun içerisindeyim. Şuanda da sevdiğim işi yoğun bir tempoda devam ettiriyorum.

Halil Özçevik: Bu web sitesini açma fikri nereden çıktı peki ?
Sinan Güler: Ben Darüşşafaka’ da oynarken bir arkadaşımla aklımıza geldi. Ben zaten üniversite yıllarında zaman buldukça blog yazıları yazıyordum fakat çok fazla ciddiye almıyordum. Basketbolda da ilerleyince bir Sinan Güler markası yaratmak için bunun önemli bir unsur olduğunu düşündüm ve siteyi yaklaşık 2008 den beri siteyi ciddi bir şekilde yürütüyoruz. 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası zamanında günde 1000 – 1500 tık alıyordum ve bu da beni çok mutlu ediyordu.


Halil Özçevik: Müzik ile aranız nasıl?
Sinan Güler: Vaktimin çoğu uçak trafik yolculukta geçtiği için müzik dinlemeyi gerçekten çok seviyorum. Eve girdiğimde ilk işim space tuşuna basarak müziğin devam etmesini sağlamaktır. Klasik müzikten en sert metal müziğe kadar her tarz müzik dinliyorum.

Halil Özçevik: Boş vakitlerinde neler yapıyorsun?
Sinan Güler: Boş vakitlerimi ya internette yeni bir şeyler öğrenmek için ya da arkadaşlarımla play station oynayarak geçiriyorum.

Halil Özçevik: Basketbola küçük yaşlarda başladın. Sence Türkiye’de altyapıya önem veriliyor mu?
Sinan Güler: Hayır. Türkiye’de basketbol bu kadar üst seviyeye gelmişken altyapıda bunu destekleyecek bir sistem olmadığını düşünüyorum.
Halil Özçevik: Amerika senin hayatına neler kattı?                 
Sinan Güler: Her şeyden önemlisi üniversite diplomam oldu. Türkiye de olsam bir üniversiteye girebilirdim fakat onu bitiremez veya güç bela bitirebilirdim. Ayrıca gerek hayat konusunda farklı şeyler gördüm öğrendim gerekse basketbolun mentalitesi konusunda çok geliştiğimi söyleyebilirim.

Halil Özçevik: O dönem TBL‘yi takip ediyor muydun?
Sinan Güler: O dönemde kendi sezonum ve okulum yüzünden fazla takip edemiyordum, sadece abimin maçlarını takip etmeye çalışıyordum. Bu konuda ekstra bir şey söyleyemeyeceğim.


Halil Özçevik: Basketbol şampiyonasında ki bu başarıyı bekliyor muydun?
Sinan Güler: Kendi ülkemizde oynamanın avantajını kullanmak istiyorduk. Oynadığımız basketbolu düşününce tüylerim hala diken diken oluyor.

Halil Özçevik: Basketbol şampiyonasında yaşadığın en heyecanlı an neydi?
Sinan Güler: İlk maçımız olan Fildişi Sahili maçında 14-15 dakika süre aldıktan sonra adımın salonda yankılanıp alkışlanarak sahadan çıkmam her şeyden öte benim işimi doğru düzgün yaptığımın göstergesi olduğunu düşünüyorum. Zaten onun enerjisiyle de turnuva boyunca güzel bir performans sergilediğimi düşünüyorum. Bu güzel bir andı benim için.

Halil Özçevik: Euroleague de 2 maç kaldı. Şansınızı ne görüyorsun?
Sinan Güler: Perşembe günü oynayacağımız Siena maçı bizim için kader maçı olacak. O maçı kazanırsak top 8 e kalıyoruz kazanamazsak kalamıyoruz. Onlar da ev sahibi avantajını iyi kullanabiliyorlar. Kötü giden anlarda kaderimize boyun eğmeyip elimizden geleni yapmaya çalışmalıyız.

Halil Özçevik: Basketbol taraftarı olarak seni en etkileyen salon hangisi?
Sinan Güler: Basketbol şampiyonasında Ankara grubu maçları inanılmazdı. Bunun dışında Beşiktaş’ta oynarken ve Beşiktaş’a karşı oynarken Beşiktaş taraftarını hep saygıyla izlemişimdir. Özellikle ben Beşiktaş’ta oynarken Kızılyıldız maçı unutamayacağım maçların başında geliyor.

Halil Özçevik: Oynamaktan en keyif aldığın oyuncu kim?
Sinan Güler: Yıl boyu Türk oyuncularla birlikte oynadığım için onlarla çok iyi anlaşıyoruz ama bunun dışında gerek antrenmanlarda gerekse maçlarda ayrı bir bağımız olduğunu düşündüğüm oyuncu Thornton. Çünkü ikimizde solak olduğumuz için sürekli birbirimizi destekliyoruz.

Halil Özçevik: Peki solak olmanın avantajları nedir sence?
Sinan Güler: Bazen savunmanın tersine geldiği için işimize yarayabiliyor ama artık basketbol gelişti ve savunmalar bu durumlara karşı daha deneyimli.


Halil Özçevik: İçten cevapların için teşekkür ederim.
Sinan Güler: Ben teşekkür ederim.

Hazırlayanlar: 
Pamukkale Üniversitesi Marka Elçileri
Halil Özçevik, Hakan Memişoğlu

21 Şubat 2011 Pazartesi

HEYECANA ORTAK OL...

Herkesin çocukluğunda kendisine “Sen hangi takımlısın?” diye sorulduğu bir an vardır elbet. Bu soruya da genellikle babanın tuttuğu takımla cevap verilir. Ardından soruyu cevaplayan küçük çocukla karşılıklı olarak takımın renkleri bağırılır, şampiyon tezahüratı yapılır. Buradan herkesin babasıyla aynı takımı tuttuğu sonucuna varamayız, elbette istisnai durumları mümkündür. Ancak önemli olan, henüz küçük yaşlarımızdan itibaren bir tarafın yanında olma, onu destekleme eylemiyle tanışıklığımızın olmasıdır.
Tasvir ettiğimiz olayda taraftarı olunan takımlar futbol kulüpleridir ve bunun nedeni ülkedeki en popüler spor olmasıdır belki de. Bu durum ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye farklılık gösterebilir – ki dünyanın farklı coğrafyalarında farklı sporlara ilgi duyulduğunun örnekleri de mevcuttur. Nitekim hepsinin, gerek sporcu olarak gerekse izleyici olarak, barındırdığı ortak kavramlar söz konusudur. Rekabet, mücadele, heyecan ve coşkuyu bunlar arasında sayabiliriz.
İster bireysel sporlarda olsun ister takım sporlarında olsun, sporcular yarış içinde bulundukları bir rakibe sahiptir. Aynı hedef uğruna çaba gösterip yarış içinde bulunmak, rekabeti doğurur. Bu rekabet destekleyenler arasında da mevcuttur. Bir futbol derbisi öncesi ve sonrası okul ve iş gibi ortamlarda taraflar arasındaki iletişimden, maç sonrası kazanan tarafın diğer tarafa yaptığı şakalardan da bu rekabetin ne kadar hayatımızın içinde yer aldığını görebiliriz. Benzer olaya bir NBA play-off mücadelesinde,  teniste bir Grand Slam finalinde de rastlayabiliriz.
Oyunun, müsabakanın sonunda galip tarafta olmak, oyuncu ve izleyici olarak temenni edilen şey olsa da asıl istenenin güzel mücadele olduğuna kanaat getirebiliriz. Bazen elinizden geleni ortaya koyup kaybedebilirisiniz. Ancak harcadığınız çaba yine de alkış alır, sebebi sizi izleyenlere bir güzellik sunmuş olmanızdır.
Spor müsabakalarının olmasa olmazı heyecan faktörü… Voleybolda dünya şampiyonluğu için atılacak servis, basketbolda son saniyede elden çıkan, belki de size maçı kazandıracak atış, futbolda penaltılara kalan bir kupa finali, şampiyonun son turda belli olduğu bir Formula 1 yarışı, saliseler farkla kazanılan bir 100 metre finali ya tek bir kulaç farkla kazanılacak serbest yüzme şampiyonası… Oyunda geriye düşmeler, geri dönüşle kazanılan oyunlar… Hele ki ardından zafer gelirse tadına doyum olmayan eğlenceler, sevinçler… Tribünlerde şarkılar, sokaklara dökülen insanlar…
Eğer sen de taktik faullerin, son saniye sayılarının zirveye ulaştığı ve olağanüstü mücadelelerin gerçekleştiği Efes Pilsen Spor Kulübü basketbol maçlarını Hayatı Doldur ailesi ile ücretsiz olarak, coşku dolu tribünlerde seyretmek ve zaferler sonrası eğlencenin tadına varmak istiyorsan bize katıl, Hayatı Doldur! 
Hayatı Doldur - Yıldız Teknik Ünv. Marka Elçisi
Halil Şentürk

15 Şubat 2011 Salı

EVET MAÇIN YORUMUNU ALMAK İÇİN GÜRSOY AKAR'A BAĞLANIYORUZ: GÜRSOY SÖZ SENDE:)

Efes Pilsen Eurolegue 3. hafta maçında deplasmanda Real Madrid'e çok şanssız bir şekilde mağlup oldu. Final Four yolunda grubun en önemli maçı diyebilecegimiz bu karşılaşmayı ellerimizle rakibe hediye ettik. Kazanması halinde liderlik yolunda büyük avantaj yakalayacagı maça Efes Pilsen Spor Kulübü Wisinewski, Rakocevic, Thornton, Kerem Gönlüm, Vujcic beşiyle başladı. Maça çok iyi bir başlangıç yapan Efes Pilsen Spor Kulübü ilk 3 dakikayı 10-2 lik üstünlükle geçti. Efes Pilsen Spor Kulübü ilk çeyregin son 4 dakikasına Thornton ve Rakocevic skorer oyunuyla 16-5 üstün girmesine ragmen Madrid Tucker'ın oyuna girip skor üretmesi ve Madrid'in yakaladıgı 13-5 lik seri ile ceyrek 19-18 Efes Pilsen Spor Kulübü  üstünlüğü ile sona erdi. İkinci çeyereğe Flip Murray'in etkili oyunu ile giren Efes Pilsen Spor Kulübü Murray'dan gelen 4 sayı ile skor üstünlüğünü korumaya devam etti. Sergio Rodriguez'in oyuna girişiyle hava yakalayan Madrid periyodun beşinci dakikasında skoru 28-30'a getirdi. Hücumda etkinliğini artırmak isteyen Madrid son 1.30'a 3 guardlı düzenle girince Efes Pilsen Spor Kulübü bunun açıklarını yakalayıp iyi hücum ederek ilk yarıyı 46-40 üstün kapattı .İlk yarıda göze çarpan oyuncular Efes Pilsen Spor Kulübünde 8 sayı, 2 asist, 1 top çalma ile oynayan Flip Murray Madrid'de ise kısa zamanda 6 asist yapan Sergio Rodriguez oldu. Üçüncü çeyrek çok büyük mücadeleye sahne oldu. Real Madrid Tucker'ın inanılmaz oyunu ile ikinci yarıya 8-2 lik seri ile başladı. Bu süreçte Efes Pilsen Spor Kulübü savunmada sıkıntılar yaşadı ve hücumda sürekli Rakocevic'in üzerinden oynamaya çalışarak skor üretmekte zorlandı. İlk 4 dakika 54-54 eşitlikle geçilince alınan mola sonrası Efes Pilsen Spor Kulübü; Tunçeri, Thornton, Murray, Roberts, Gönlüm beşiyle başladı .Kerem Gönlümün skora katkısıyla Madrid rüzgarını söndürüp oyunu koparma aşamasına geitren Efes Pilsen Spor Kulübü bu kritik anlarda Pirigioni'den gelen ekstra üçlükler ve hakemin çaldıgı teknik fauller yüzünden son çeyreğe 65-65 eşitlikle girildi. Son çeyrek çok sert savunmalara sahne olurken iyi başlangıç yapan Efes Pilsen Spor Kulübü son 3.30'a 76-70 önde girdi. Oyunun kırılma anı burdan sonra oldu .Önce Prigioni'den gelen üçlük ardından iki yıldır son dakikalardaki hataları ile bilinen Rakosevic  yaptıgı hata herşeyi degiştirdi .Önce elindeki topu kaybeden sonra 1.32 kala kötü sut tercihinde bulunan Rakosevic kenara alındı .Son 41 saniyete 76-76 eşitlikle girilirken Kerem Gönlüm'den gelen üçlük öne geçtik. Son hücumda iki atışdan yararlanamamasına rağmen riboundları alan Madrid Rodriguez'in üçlügü sırasında Thornton'un yaptığı amatörce faulden sonra maç 79-79 sona erdi. Uzatmalara fırtına gibi giren Madrid 86-81 lik üstünlüğü ele geçerdi. Önemli fırsatları tepen Efes Pilsen Spor Kulübü boş üçlükleri kaçırmasına rağmen son 1 dakikaya 87-86 geride girdi. Boş Madrid hücumundan sonra kalan 12.4 saniyeyi degerlendiremeyen Efes Pilsen Spor Kulübü maçtan 89-86 maglup ayrıldı. Koç Perasovic'in gerçekden güzel basketbol oynatmasına rağmen şanssız bir şekilde kaybedilen maç sonrası Final Four yolunda önemli bir yara alındı. İçerde oynadıgı maçlarda bu sene hiç yenilgi almayan Efes Pilsen Real Madrid maçınıda +3 farkla kazanabilecek güce sahip. Sinan Erdem de güzel bir maç bizi bekliyor. Efes Pilsen Spor Kulübü'ne güvenimiz tam. Hayatıdoldur sayesinde bu maçı izleyebilme şansı olan arkadaşlara şimdiden iyi seyirler diliyorum . 

9 Şubat 2011 Çarşamba

HAYATI SU ALTINDA DOLDUR!

Scuba Diving Nedir ?

Şehir yaşamının olumsuz etkileri ve iş dünyasının monoton, yorucu ve stresli temposu insana zaman zaman bir kabus yaşatıyor. Yinede bu kabusu güzel bir düşe, benzersiz bir serüvene dönüştürmek elinizde... Yıllık izinlerinizde ya da hafta sonu tatillerinizde her şeyden uzaklaşıp hayatın yıpratıcı izlerini silmek ve küçük bir mola verebilmek için mavi sular gizemli bir dünyaya çağırıyor sizi. Sualtının heyecan verici, nefes kesen dünyasını keşfetmek ve maviliklere aşık diğer arkadaşlarınızla birlikte ortak bir duyguyu paylaşmak için, dalmaya var mısınız?

SCUBA DIVING ya da ALETLİ DALIŞ

Maviliklere daldığınızda, suyun üstündeki her şey geride kalacak... Sıkıntılar, üzüntüler, problemler hepsi uçup gidecek. Yalnızca siz ve çevrenizi saran sualtı dünyasının rengarenk sakinleri kalacak geriye. Hepimiz, bir kerede olsa palet, maske ve şnorkel takımlarına şöyle bir göz atıp suyun altını incelemeye çalışmışızdır kimi zaman, tabii nefesimiz yettiğince. Bu yolla, sualtında saklı güzelliklerin ince detaylarını da yakalamış olabiliriz ama, o büyüleyici atmosferi derinlemesine hissedebilmenin yalnızca belgesellerde gördüğümüz inanılmaz canlılarla tanışabilmenin yolu tüplü dalıştan, “SCUBA” dan geçiyor. Günümüzde bu, modern teknoloji ürünü dalış ekipmanlarıyla hem çok kolay, hem de son derece güvenli. Scuba dalışı için iki şart var; birincisi iyi bir eğitim, ikincisi ise kurallara harfiyen uymak...

Türkiye’de her geçen gün daha da popüler olan Scuba Dalışın eğitimini veren birçok kuruluş bulmak mümkün ( Dalış kulüpleri, özel dalış merkezleri, üniversite kulüpleri vb.). Şimdi yapmanız gereken, bunlardan birini seçmek ve hemen sualtı serüvenine doğru yola çıkmak...
Karar verdiniz, artık sonsuz mavilikleri keşfetmeniz an meselesi. Hayal etmek bile heyecan verebilir. Artık kim bilir hangi denizlerin, okyanusların gizemli derinliklerinde daha önce hiç görmediğiniz güzellikler sizi karşılayacak? Tabii eğitiminizi tamamlayıp, tam bir balıkadam olduktan sonra ! Eğitim deyince aklınıza öyle seneler sürecek ağır bir eğitim gelmesin. Yaklaşık bir haftalık bir kurstan sonra başarılı olursanız dalış brövenizi alabileceksiniz. Scuba Dalış eğitimi veren kuruluşlar listesinde de görebileceğiniz gibi, ister yaşadığınız şehirde, isterseniz yaz tatili için gittiğiniz yörelerde geçerli olan “BSK”, “BSAC”,“CMAS”, “PADI”, “NAUI” vb. sertifikalarını veren bir dalış merkezi bulmak mümkün.

Scuba Diving Eğitimi

  Scuba Diving eğitimi üç aşamadan oluşuyor. Önce teorik dersler alacaksınız. Bu derslerde dalışın temel kurallarını, kullanacağınız ekipmanları, sualtında karşılaşabileceğiniz rahatsızlıkları, ilk yardım uygulamalarını, derinlik ve zaman hesaplarını öğreneceksiniz. Daha sonra sığ denizde veya havuzda pratik dersler başlayacak. Dalış elbisesini giyip, ağırlık kemerini, maske ve şnorkelinizi, hava tüpünüzü, BC’nizi (denge yeleği) ve regülatörü de kuşandıktan sonra, (laf aramızda suyun dışındayken gerçekten çok ağırlar) kendinizi suya bırakabilirsiniz
.

Hayatı Doldur - Onsekiz Mart Üniversitesi Marka Elçisi
Alper Hançer 

8 Şubat 2011 Salı

İSYAN BAŞLATIYORUM!

   Hepimiz doğduk, bundan bir şüphemiz yok. Farklı zamanlarda farklı sürelerde hepimiz yürümeyi öğrendik, konuşmayı öğrendik, arkadaşlar edindik, güzel oyunlar oynadık. Kimimiz mahalle takımının kalecisi olarak sonlandırdı sokaktaki oyun çağını, kimimiz çok şık goller attı iki taş arasına. Saklambaçta herkesi sobelemenin haklı gururunu yaşadık ve ne yazık ki sonunda oyun bitti ve okula başladık.
   İlkokulda pek bir ayrım söz konusu olmadığı için neredeyse hepimiz aynı şeyleri öğrendik. Lisede farklı okullara dağıldık. Bazılarımız Anadolu Lisesi öğrencisi, bazılarımız Meslek Lisesi öğrencisi, bazılarımızsa düz lise öğrencisi oldu... Farklı farklı isimlerdeki farklı liselerde okuduk. Lise başında ÖSS bilincini edindik. Bir kısmımız vakit kaybetmeden iş hayatına atıldı. Geri kalan kısımsa istediği üniversitede istediği bölüme, istemediği üniversitede istemediği bölüme veya istediği bölüme fakat istemediği üniversiteye başladı. Sonuç olarak üniversiteli sıfatını kazandı. Şimdiyse tek amacımız güzel bir şekilde üniversiteyi bitirmek ve iş sahibi olmak.
   Oyun çağından sonra hep çalıştık. İlk başlarda okulun bitmesini istediğimiz için çalıştık. Daha sonra iyi bir üniversite için çalıştık, şimdiyse üniversite bitsin diye çalışıyoruz. Yarın öbür günse tam mesaili çalışmaya başlayacağız. İyi paralar kazanmak için çalışacağız. Bir eş sahibi olunca ailemiz için çalışacağız. Çocuğumuz olunca bir iş sahibi olup da evlenene kadar onun için çalışacağız.
   Belki de üniversite bizim mesaisiz çalıştığımız son zamanları barındırıyor. Bunun için iyi değerlendirmeliyiz. Hayat, bize diretilenler dışında iyi şeylerle doldurulmayı haketmiyor mu?
   İşte bu noktada Hayatı Doldur'un önemini keşfetmemiz ve anlamamız gerekiyor. Buradan tüm öğrenci arkadaşlara sesleniyorum. Okulunuz marka elçisinin yakasına yapışın ve daha fazla Efes Pilsen Spor Kulübü basket maçına gitmek istediğinizi, okulunuzda daha fazla mini MBA görmek istediğinizi söyleyin. Hatta durmayın kendi isteklerinizle gelin. İsyanı başlatın. Evet madem ki bana bu blogda yer verildi bende en verimli şekilde kullanıp tüm üniversite öğrencilerini isyana çağırıyorum. Hayatı Doldur' dan daha fazla sosyallik için isyan edin. Bu belki de özgürce ve çocukça son şansınız olabilir.

Hayatı Doldur - Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Marka elçisi
TOYGUN YILDIZ