31 Mayıs 2010 Pazartesi

İçinde Binbir Hayatı Yaşatan Değer "TİYATRO"

'Ve oynayın, izleyin' temelli bilge yaklaşımımdır şu su gibi akan satırlar...

Hayatı Doldur'un bireysel etkinlik kapsamında sunduğu fırsattan istifade ederek kişisel gelişimine katkı sağlamak isteyen Bilgesu Gelbal ile Tiyatro dair...

“Ne zaman başladım, nasıl başladım, kimin sayesinde başladım , yoksa içimde hep var mıydı , çevreden mi etkilendim , yoka bi gösteriden mi” bunlar benim düşünüp de bulamadığım sorular. İçine girip yaşamaya başlayınca nerden yakaladığınızın pek bir önemi kalmıyor aslında.

Bahsettiğimiz tümüyle “tiyatro”.

Kollarınızı bi kere açarsanız o sahneye, sahne tozunu bi yutarsanız vazgeçilmeziniz olur denir ya, neden böyledir? Dans dersi alabilirsiniz, istediğiniz zaman vazgeçersiniz. Film izlemeden geçen haftalarınız olabilir. Takım oyunu arayışına girebilirsiniz bireysellikten kurtulup ama basketbol oynamak size göre olmayabilir. Sürekli aynı arkadaşlarınızla, aynı cafe de buluşmak bir süre sonra sıkıcı gelebilir. Durun durun bir dakika! Arkadaşlarınız ayrı! Kendi başınıza içerde dışarıda birileriyle yaptığınız aktiviteler eğlencesini daim tutmaz.

İç dinamiğimiz sürekli değişir çünkü.

Motive olduğumuz şeyler değişkendir.

Öyle bir olay olmalı ki yenilenmeli , aynı arkadaşlarla daha da güzel hale gelmeli hatta.

Fikir paylaşımı sonsuz olmalı.

Ama bunun için sizi besleyen kaynak da hayal gücünün derinliği katar; bu derinlik uçsuz olmalı.

Durun bu parametreler bana bir şeyi işaret etti. Tiyatro.

Sahne arkası , sahnedeyken, provalar , kulis… Her anının dinamik olduğu yoğun bir emek gerektiren esaslı bi süreç. Öyle kısaca yedi harfli gözüküp, şişman sesleriyle sevecendir sanmayın.

Büyüktür aldığınız zevk sahnedeyken

Peki ya öncesi. Gelin bu sürecin can çekiştiren kısımlarını da atlamadan yepyeni bir oyunu , yeni doğan bir çocuk sevinciyle gözleri dolan insanların hikayesini de katarak anlatalım.

İyi temelli bir oyun deyince önce ekip dayanışması, oyunculuk yetenekleri ve sorumluluklar gelir desem de, maddeleştirmenin en anlamsız olduğu yer sanat değerlendirmesi esasta. Çünkü sanat özneldir. Herkesin kendi beğenileri kendi başarı kriterleri mevcuttur. Yolun başında biri olarak kendi adıma söylemeliyim o yüzden. “Temeli sağlam bir bina sağlıklı yükselir” gibi en basit metaforu kullanarak ben de bu benzetmeyi uygun buluyorum burada. İyi olmalı ki temel yükselecek, hayat bulacak bir oyun.

Özüne daha iyi yaklaşırsınız araştırdıkça, bilgi sahibi oldukça. Tüm ekibin yapıcı , birbirini iyi dinleyen ve tabii ki kesinlikle bir arada olmaktan büyük keyif alan insanlardan oluşması çok önemli.

İyi bir ekibe sahip olursanız işleriniz daha da kolaylaşır, ben her zaman kendimden daha coşkulu birilerini bulunca acaba ondan neler öğrenebilirim diye çok gözlem yaparım. Büyürüm bu süreçte, olgunlaşırım. Her defasında yeniden akıllanır aklım, yenilenir fikirlerim.

Kaliteli insanlarla kaliteli işler yapılır.

Attığınız her adımda ekibinize duyduğunuz güvenin oluşması çok önemli. Ekip uyumu bu şekilde sağlanıyor zaten.

İşe alım süreçlerinde dahi aranan takım ruhunu en iyi öğrenebileceğiniz yer futbol sahasıdır, bir oyun çıkarma sürecidir bence.

Arkadaşlarımıza güvendik, bilgilerimizi arttırma yolundayız ve ortaya bir şeyler çıkarabilecek tatlı kıvamdayız. Yoğrulmaya açığız. Biri bizi yönetmeli.

Tiyatro basit yapılı bir ağ zinciri değildir aslında birbirine dokunduğu yerler çok keskin olan merkezden dışa yönelimli bir ağ zinciridir.

İşletmede Mit Tanrılarının sembol olarak kullanıldığı rol modellemeler vardır. İşte tiyatro da bu organizasyon modellemelerini güzel örnekler.Zeus modelidir , merkezde yönetmen vardır ve işleyişi sağlar . Apollo modelidir roller bellidir, yapılması gereken sorumluluklar bellidir. Yaratıcılık gerektirir A’dan Z’ye Athena modelidir. Varoluşçu yapıdadır kendi kökeni kendidir.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Yapılmayanı, fark edilmeyeni, değerlendirilmeyeni ortaya çıkartmak bizlerin görevi olmalı…

Çanakkale 18Mart Üniversitesi Marka Elçimiz Alper Vuralin "Rafa Kitap Hayata Hayat" Sosyal Sorumluluk projesi için çalışmaları sırasında çalışma yöntemi ve hissettiklerini günlüğümüze yazdı.

Bir Gece Oturmuş Televizyonunuzun başında çekirdek çıtlıyorsunuz aniden mail adresinizde gelen bir yeni ileti sesi ile irkilip” Yine mi? Siz” diye sitemde bulunacakken kendinizi kaptırdığınız sosyal bir projenin uçsuz bucaksız serüveni içersinde buluyorsunuz kendinizi…Sizlere Sosyal Sorumluluk Projesi olarak; Hayatı Doldur Gençlik Kulübü ve Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi Öğrenci Konseyi olarak düzenlemiş olduğumuz Elazığ depreminde hasar gören köy okulu için gerçekleştirdiğimiz “Rafa Kitap Hayata Hayat Katmak İçin Haydi ÇOMÜ el ele” sloganıyla gece gündüz demeden saat ayırt etmeden çalıştığımız kitap kampanyasının çıkış noktası ve ilk duyduğumuz anda bizlerde uyandırmış olduğu islerden bahsetmek istiyorum.

İlk başta baktığınızda bizim Marka Elçileri olarak bu olayla ne alakamız var diye düşünebilirsiniz sizde… Oysa ki biraz düşündüğünüzde bizim işimizin bu olduğunu sizde kolaylıkla anlayacaksınız. Yapılmayanı, fark edilmeyeni, değerlendirilmeyeni ortaya çıkartmak bizlerin görevi olmalı… Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi’ndesiniz.

Her gün birçok topluluk Çanakkale ve yakın ilçe köyleri için kitap ve kırtasiye yardımı için kampanya gerçekleştiriyorlar. Hem Öğrenciler hem Çanakkale halkı her gün karşılaştığı bu kampanyalardan artık sıkılmış durumda. Ama siz farkı yaratarak heyecan dolu bir yeni başlangıç yaratmak için oradasınız. Ve bu bilinç ile koyuluyorsunuz işe.

İlk adım Öğrenci Konseyi’nin tüm ilçelerde bulunan temsilcileri aracılığı ile Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi’nin tüm sınıf bölümlerine bu organizasyonu duyurmak. Daha sonra Şehrin en ücra köşeleri dahi boş kalmamak üzere kampanyanın görsellerini afişleme çalışmalarını gerçekleştirmek. Tabi bu olayın asıl kırılma noktası yakın zamanda yaşanan ve sonucunda birçok kişiyi kaybettiğimiz Elazığ Depremi İçin bu kampanyanın gerçekleştirildiğini, depremde ailelerini evlerini okullarını kaybeden Geleceklerimiz için verilecek her kitabın konulacak her kalemin farklı anlam ve değerler ifade ettiğini insanlara aktarabilmek.

Düşünün ki her konuştuğunuz arkadaşınıza; "Hayal Et Elazığ’dasın. Yanında bir çocuk Depremde annesini kaybetmiş. Okulu hasar görmüş. Koliden çıkardığın bir hikaye kitabını ona uzatıyorsun ve yüzündeki tarif edilemez heyecan, Hayalin gerçek olsun istemez misin” diye soruyorsun ve 1 ay sonunda 750 kitap ile kampanyayı tamamlıyorsun. İşte bizim hikayemiz bu…