25 Mart 2010 Perşembe

Kerteriz Noktamız: Uçsuz Bucaksız Deniz

Bireysel Etkinlik Kurslarımızdan, Yelken kursunu Denizcilik neden bir yaşam tarzıdır sorusuna verdiği cevapla yetinmeyip kurstan edindiği bilgilerle daha fazlasını bizimle paylaştı. Denize aşık bu hayatı deniz ve yelkenle dodurduk, o da bizi güzel yorumuyla denize davet ediyor...


Kerteriz Noktamız: Uçsuz Bucaksız Deniz
Yelkencilikten değil de, daha çok yelkenciliğin dâhil olduğu bir yaşam tarzından bahsetmek istiyorum. O belli başlı rutinimiz, kendine has hayat mücadelemiz, ara ara yabancılaştığımız düzenimiz var ya, işte bunlar arasındaki yaşama sevincimiz bizim o denizin tatlı-sert esintisinde kendi dünyamıza çekilmek. İplerin elinde olmasından haz duyan bir kalabalıktan kaçıp iskotaları elimizde aldığımız huzurlu bir kaçamak bizimkisi… Hayatta düzene sokamadığımız her şeyi roda ederiz biz orda. Farklı farklı tatlar alırız her denize açılışımızda. Orsanın verdiği hazın yerini dar apazdaki huzur alır, farkına bile varmazsın. Takım olarak yelken yapmak gibisi yok dersin, yalnız başına da bambaşka bir dünyaya yelken açabileceğini keşfettiğinde aşık olursun denizin büyüsüne. Denizden uzakta denizi özlemek bile bir tutkudur bizim için. Bazen biz kaçarız o kovalar, bazen de o kaçar biz kovalarız serseri bir sağnak peşine takılıp…
Kararsızlık, çekinme, arada kalıp ne yapacağını bilememe, ya da ani değişimlerden korkma gibi durumlar söz konusu değildir denizde. Korkularını geride bırakıp kontrolü ele almazsan, doğru yerde doğru manevrayı yapamaz, sonra da yersin paparayı tramoladan. Sebepsiz yere boşlayamazsın öyle mandarı, önce bir bak bakalım orsalıyor muyum kafayı mı açıyorum… Düşününce, aslında hepsi birer çağrışım tadında hayatımızdaki olaylardan. Her şey bir anlam kazanıyor denizde. Hasretle geldiğin deniz, ilgiyle trimini yaptığın yelkenler hayatının bir parçası olmaya başladığı an, bambaşka bir tutkunun esiri olabiliyorsun. Bundan sonra ne stres ne koşturmaca koyar sana. Ansızın kendini denizin ortasında hayal edip mırıldanırsın; şimdi şahane bir seyirde olup rüzgâr altında güneşin tadını çıkarmak vardı…

Nilay Akhan

9 Mart 2010 Salı

Hayatı Doldur Ailem...

Değerli marka elçimiz Ahmet Bayhan'ın Hayatı Doldur Günlüğünden ;) ;


    Eylül ayında gelen bir telefonla başladı her şey. Neydi, ne değildi hiç bir fikrim yoktu ama heyecanlanmam için yetmişti :) Toplantıya kadar kafamda bir şeyler şekillendirmeye çalışsam da pek işe yaramamıştı ki aslında bilmeyen birinin tahmin yürütmesinin kolay olmadığını ilk etkinliğimizde anladım. İlk toplantıda yeni katılmanın verdiği ruh haliyle herkesi meraklı gözlerle dinleyip, bir şey söyleyememenin verdiği ezikliği yaşadım :) herkes bir şeyler anlatıyordu bunlar oldu, şunlar oldu... Ama ben sadece bakıyordum çünkü ailenin son üyesiydim :) Aile büyüklerinin konuşmalarında yapılacak etkinliklerden bahsettiklerinde, yapılacak etkinlikleri başkanı olduğum Sosyal Sorumluluk Kulübüne entegre etmeyi düşünürken artık kulübün yaptığı etkinliklere ne yapsam ailemin reklamını yapsam derdindeyim, çünkü gerçekten diğer bireylerin düşündüğü gibi bende ekibimizi bir aile gibi görüyorum... Ailemizde bulunan herkes birilerinin Hayatlarını Doldurma düşüncesinde ve bu böyle devam ettikçe her geçen gün daha fazla insanla iletişime geçip daha fazla kişinin hayatını doldurmuş olacağız, bu anlamda yapılan kitap toplama kampanyası fikri gerçekten çok önemli ve yaratıcı olmuş. Bu fikri kim düşündüyse gerçekten çok teşekkür ediyorum... Bu fikir sayesinde tüm Manisa seferber oldu ve kitaplar toplamaya başladı :) Umarım yeni dönemde daha fazla ünivesitede yer alıp daha çok kişinin hayatını doldurur, ne kadar güçlü ve güzel bir sinerjiye sahip olduğumuzu ortaya koymaya devam ederiz. Umarım daha fazla beyin fırtınaları yapar daha da yaratıcı düşünceler ortaya atarız . Sanırım duygularımı ifade ederken çocukluk yaptım ama aileye yeni katıldığım için hoşgörülerinize sığınıyorum :)
    Yaşadığım bütün güzel yaşanmışlıklar adına bütün marka temsilcisi arkadaşlarıma ve ofiste bulunan aile büyüklerime çok teşekkür ederek yazımı bitiriyorum.
   
    Yeni günlerde yeni hayatlar doldurabilmek dileğiyle...
Celal Bayar Üniversitesi Marka Elçisi Ahmet BAYHAN...

7 Mart 2010 Pazar

Final Four Macerası

Dokuz Eyül Üniversitesi Marka Elçisi Mert Küçükyumuk'un gözünden Final Four macerası...

Güneşli bir gün, arkadaşlarla soğuk öğrenci evinde otururken bir telefon çalar, telefonun ucunda da benim uniclub'a girişimi sağlayan mülakatı yapan Beste, der ki; Berlin'e gidiyoruz.
Pek beklemediğim anda gelen ve anlamamın üç gün sürdüğü bir haber! Evet Final-Four'a gidecek olan şanslı Marka Elçisi bendim. Önce çok heyacanlandım, ardından internete girip hangi takımlar gidiyormuş, nasıl oluyormuş, daha önceki Final-Four'lar nasılmış, incelemeye başladım.
Ardından yazışmalar, evrakların toplanması ve vizenin gelmesinden sonra kendimi bir anda İstanbul uçağında buldum. Ve bir gün sonra Atatürk Havalanın'da Berlin yolunda :)) İlk başta kim geliyor, orada nasıl bir program olacak, maç dışında napacam, nasıl gezeceğim gibi kafamda bir sürü soru işareti vardı. İşlemlerden sonra uçağa binme kuyruğunda şöyle bir etrafıma bakındım, bekleyen insanları süzdüm önce  inanmada zorluk çektim ama gördüğüm kişiler şunlardı: Ergin Ataman, Tuncay Özilhan, Turgay Demirel, Efes Pilsen'in çeşitli seviyelerdeki üst düzey yöneticileri, ünlü gazeteciler, ünlü spor adamları şu an için aklıma gelenler. Bu kadroyla aynı uçaktaydım, o zaman anladım ki bu gezi benim için çok enterasan ve heyecan verici olacak.Daha önce yurt dışına çıkmıştım ama bu sefer ki farklı olacaktı ve oldu da. Berlin'e vardık,  güzel bir araçla otelimize gittik. O güne kadar kaldığım değil, gördüğüm en güzel otellerden biriydi. Uçakta benim gibi video sayesinde gelen bir arkadaşla hayran hayran etrafa bakıyorduk. Ama kaybedecek zamanımız yoktu ve bir an önce Berlin'i keşfetmemiz gerekiyordu. Maça gidene kadar ki zamanı hiç durmadan Berlin'i keşfetmek için harcadık.
Ardından o zamana kadar gördüğüm en güzel, en teknolojik ve en büyük Arena olan O2 World'e gittik, hiç sıra beklemeden VIP kısmındn salona  geçtik. Maçlar inanılmaz heyecanlaydı özellikle Panathinaikos- Olympiacos maçı hem seyirci açısından hemde maçtaki rekabet açısından herhangi takımın taraftarı olmama rağmen inanılmaz heyecan vericiydi.


2.gün serbest gündü, hiç kalkmadığım kadar erken bir saatte kalkıp , Berlin'i dolaşmaya başladık, Avrupa'nın en büyük alışveriş merkezini, Berlin'deki önemli meydanları, tarihi eserleri, müzeleri gezdim, ilginç yemekleri tattım, Türkler'in yaşadığı yerleri gördüm, bir çok insanla konuştum, onların hikayelerini dinledim, yaşadığım en dolu geçen günlerden biriydi. Ardından final günü geldi çattı. Maçlara gitmeden kalan az da olsa zamanımızı Berlin'in görmediğimiz taraflarını gezerek geçirdik ve final maçlara geçtik.Barcelona  Panathinaikos'u yenerek Avrupa 3.sü oldu, finalse inanılmaz bir çekişmeye sahne oldu. Panathinaikos-CSKA Moskova son saniyelere kadar birbirlerini kovaladılar, maç sonunda çok az bir farkla gülen taraf Panathinaikos oldu. Final maçı öncesi VIP tarafa gelen Barcelona oyuncularıyla çekildiğim fotoğraflar, çeşitli ünlülerle çekildiğim fotoğraflar, maçlar sırasında çektiğim fotoğraflar, videolar o günden kalan hatıralarım. Hala arada sırada fotoğraflara bakıp yaşadığım rüya gibi 4 günü tekrar yaşıyorum.




Bu imkanı bana sağlayan Efes Pilsen'e, Uniclub çalışanlarına ve video çalışmasında büyük emekleri olan juniorlarım Hakan ve Aylin'e çok teşekkür ederim. Ayrıca gezi boyunca çok eğlendiğim Beste ve  Ömer'e de şükranlarımı yolluyorum, unutamadığım bir anı olarak da bu işe başlamadan bana o gergin mülakatı Beste'nin yaptığını uçakta öğrenmiş olmamda bana ayrı bir heyecan kattı.



Bu sene de Paris'te görüşmek umuduyla...


9 Eylül Üniversitsi Marka Elçisi Mert Küçükyumuk

Teşekkür Ederim!

“Napıyorsun o bilgisayarın başında? Sana diyorum, evet ne yapıyorsun sabahtan akşama kadar? Kalk biraz yahu!”
Çok klişe bir giriş değil mi? İşte yazar okuyucuyla iletişim kuruyor dedirtiyor… Hiç gereği yok bence… Yoksa bu yazıyı, şu an yazarken aslında seni düşünmüyorum… Senin kaçırdıkların beni hiç mi hiç ilgilendirmez. Evine sirk de getirsek tembel insan hep tembeldir.  Yürü, şurada şu konser varmış da desek, bedava bilet de versek, maça da götürsek tembelsen, bitkisel hayata bu genç yaşta başlamışsan, yapacak bir şey yok artık senin için… Lafım sana değil yani…
Ben buradan sadece senin zıddın olan kişilere teşekkür etmek istiyorum.
Teşekkür ederim!
Kampüste “Tabu Turnuvası” yaptığımızda, “Tavla Turnuvası” yaptığımızda, turnuvaya katılan, bizlerle beraber eğlenen, yüksek sesle gülen herkese;
Türk Milli Futbol Takımımız için üniversite içerisinde kurduğumuz tribünde (!) Takımımızı televizyondan da olsa bizlerle birlikte destekleyen, gol olduğu zaman bağıran gol yediğimiz zaman üzülen ve bunu gizlemeyen herkese;
“Pankart Yarışması”na katılan, eğlenen arada yaramazlık yapıp arkadaşlarını da boyayan herkese;
“En Renkli Taraftar” olmak için kılıktan kılığa giren, karizma denilen şeyin sadece ciddi durarak elde edilemeyeceğinin farkına varan herkese;
Rock'n Dark, Efes Pilsen One Love Festival, Freshtival, Efes Blues Fest gibi festivallere bedava bilet kazanıp, parayla bilet alanlardan daha fazla eğlenen herkese;
Futsal, Basketbol ve Futbol Maçlarına Türkiye'nin dört bir yanından bizlerle gelip tek yürek olan, tezahüratlarına daha şehirlerarası otobüslerinden başlayan herkese;
Hep eğlence, spor, müzik olacak değil ya diyerek bizleri destekleyen, yaptığımız “Pazarlama Sohbetleri”ne, “Mini MBA”lere, “Fabrika Gezileri”ne dolu dolu gelen kariyerleri yönünde sorular soran  konuşan tartışan herkese;
Kişisel gelişiminize ve hobilerinize yönelik olarak Almanca Kursu, Yelken Kursu, Fotoğrafçılık Kursu, Aşçılık Kursu, Tiyatro ve Diksiyon Kursu gibi olanaklarımızdan yararlanan bizi bu kursları yapmaya teşvik eden herkese;
Kitapsız okul kalmasın diyerek, projemize destek olan, kitap getiren, toplayan, akrabalarına, komşularına kitap soran, rafları bizim kadar doldurmaya gönüllü herkese;
Benim burada kısacık başlıklar altında yazarak bahsedemediğim, aslında her başlık altında; onlarca aktiviteyle yanımızda olan, bize destek olan, “hani yeni bir şeyler yok mu?” diyerek bizi sıkıştıran :) sosyalleşen, hayatlarını dolduran herkese;
Ben Cihan Yüce Çukurova Üniversitesi Hayatı Doldur Marka Elçisi olarak koooooooooocaman bir TEŞEKKÜR EDERİM.